Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

öyle bir

  • 1 bir öyle bir böyle

    n. chopping and changing

    Turkish-English dictionary > bir öyle bir böyle

  • 2 bir öyle bir böyle olan

    adj. uncertain

    Turkish-English dictionary > bir öyle bir böyle olan

  • 3 öyle bir sıcak ki sorma gitsin!

    така́я жара́, что да́же не спра́шивай!

    Türkçe-rusça sözlük > öyle bir sıcak ki sorma gitsin!

  • 4 öyle bir şey

    conj. or so

    Turkish-English dictionary > öyle bir şey

  • 5 öyle bir şey yok

    there is no such thing, no such thing

    Turkish-English dictionary > öyle bir şey yok

  • 6 durup dururken tutup ortaya öyle bir lâf attı ki ...

    ни с того́, ни с сего́ взял да так ля́пнул при всех, что...

    Türkçe-rusça sözlük > durup dururken tutup ortaya öyle bir lâf attı ki ...

  • 7 öyle

    1. pron so ein(e), solch ein(e), solche; derartige(r);
    öyle bir solch, so ein(e), so einer
    2. adv so;
    nach ne oder nasıl: o ne biçim iş öyle! das ist aber ein Ding!, na, so was!;
    öyle mi? tatsächlich?;
    öyle ya! tatsächlich; natürlich!, genau!;
    -e öyle gelmek (ki) den Eindruck haben, (dass …), jemandem so vorkommen, (dass); am liebsten wäre er … usw

    Türkçe-Almanca sözlük > öyle

  • 8 öyle

    1.
    тако́й, подо́бный

    öyle bir şey yok — ничего́ подо́бного нет

    2.
    так, таки́м о́бразом; насто́лько

    öyle şaştım ki anlatamam — я так был удивлён, что переда́ть слова́ми невозмо́жно

    öyle yaptılar — они́ поступи́ли таки́м о́бразом

    öyle yoruldum ki! — я так уста́л!

    3.
    в конце предложения при наличии местоимений и т. п. выражает удивление

    o nasıl hayvan öyle! — что он за скоти́на така́я!

    ••
    - öyle geldi ki kalkıp boynuna sarılayım!
    - bana öyle geldi ki...
    - daha doğrusu ona öyle geliyordu
    - öyle olsun
    - öyle öyle
    - öyle şey yok!
    - öyle yağma yok!
    - öyle ya

    Türkçe-rusça sözlük > öyle

  • 9 bir

    "1. one (as a number): Bir beyaz manolya yedi pembe manolyaya bedeldir. One white magnolia is worth seven pink magnolias. 2. a, an; a certain, a particular: Bursa´da güzel bir evi var. She has a lovely house in Bursa. Dünkü partide bir kadını gördüm; kim olduğunu sen anlarsın. At yesterday´s party I saw a certain woman; you know who I mean. 3. the same: Emellerimiz bir. Our goals are the same. 4. united; of one mind, of the same opinion: Bu konuda biriz. We´re of one mind on this subject. 5. shared, used in common: Yatak odalarımız ayrı, banyomuz bir. We have separate bedrooms but share a bathroom. 6. only: Bir o bunu yapabilir. Only she can do this. Bunu bir sen bir de ben biliyoruz. You and I are the only ones who know this. 7. used as an emphatic: O hayata bir alıştı ki sorma gitsin! He has really gotten accustomed to that way of life! Bir dene! Just try it! Birdenbire bir feryat! And suddenly there was such a yell! Ah, bir oraya gidebilsem! Ah, if I can just go there! 8. used to add a note of vagueness: Bir zamanlar Arnavutköy´de çilek yetiştirilirdi. There was a time when strawberries were grown in Arnavutköy. Sen bugün bir tuhafsın. You don´t seem quite yourself today. - ağızdan in unison, with one voice. - alan pişman, bir almayan. colloq. It´s the sort of thing that looks good and attracts a lot of interest but is actually of very little use. - alay a great quantity, a large number. - âlem something else, really something, a wonder, amazing: Orası bir âlem! That´s one amazing place! Cüneyt başlı başına bir âlem! Cüneyt is a wonder in his own right! - an at one point: Bir an bir şey söyleyecek gibi oldu. At one point she looked like she was going to say something. - an evvel/önce as soon as possible. - ara/aralık 1. at one point, for a while, for a short period. 2. when one has a free moment, when one has a chance: Bir ara bana uğrayıver. Drop by when you have a free moment. - araba 1. a wagonload of; a truckload of. 2. colloq. a lot of, a slew of. - arada together. - araya gelmek 1. (for people) to come together (in the same place and at the same time). 2. (for events) to happen at the same time, coincide. - araya getirmek /ı/ to bring (people, things) together (in the same place and at the same time). - aşağı bir yukarı (to come and go) aimlessly. - atımlık barutu kalmak/olmak to be almost at the end of one´s resources, be almost at the end of one´s rope; to have played almost all of one´s cards; to have very little energy left. - avuç 1. a handful (of). 2. a handful (of), a very small number or amount (of). - ayağı çukurda olmak to have one foot in the grave. - ayak evvel/önce immediately, at once. - ayak üstünde bin yalan söylemek 1. to tell a whole pack of lies at one go. 2. to be a big liar. - bakıma in one way, in one respect. - baltaya sap olmak to have a job, be employed. - bardak suda fırtına koparmak to raise a tempest in a teapot. - başına all alone, all by oneself. - baştan/uçtan bir başa/uca (traversing, looking at, surveying, filling a place) from one end to the other, from end to end. - ben, bir de Allah bilir. colloq. Only God knows what I´ve gone through. -e beş vermek to yield five times the seed, yield fivefold. -e bin katmak to exaggerate, make much of a trifle. - bir one by one. - boy 1. once. 2. used as an emphatic: Bir boy gidelim, görelim. Let´s just go and see! - boyda of the same height. - bu eksikti. colloq. Nothing but this was lacking!/This was all that was needed! (said sarcastically). - cihetten in one way, in a way. - çatı altında under the same roof, in the same building. - çırpıda at one stretch, without interruption, at once. - çift söz 1. a little advice, a piece of advice: Sana bir çift sözüm var. I have a piece of advice for you. 2. a brief exchange of conversation: Öyle meşguldüm ki kendisiyle bir çift söz bile edemedim. I was so busy that I couldn´t have even a brief conversation with her. - çuval inciri berbat etmek to foul things up but

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > bir

  • 10 çакăн пек

    öyle, böyle, öyle bir, benzer, aynı türden

    Чăваш-турккă чĕлхи Словарĕ > çакăн пек

  • 11 somewhere about

    öyle bir şey, böyle bir şey

    English-Turkish dictionary > somewhere about

  • 12 somewhere about

    öyle bir şey, böyle bir şey

    English-Turkish dictionary > somewhere about

  • 13 no such thing

    öyle bir şey yok, alâkası yok

    English-Turkish dictionary > no such thing

  • 14 there is no such thing

    öyle bir şey yok, alâkası yok

    English-Turkish dictionary > there is no such thing

  • 15 no such thing

    öyle bir şey yok, alâkası yok

    English-Turkish dictionary > no such thing

  • 16 there is no such thing

    öyle bir şey yok, alâkası yok

    English-Turkish dictionary > there is no such thing

  • 17 такой

    böyle,
    öyle,
    böylesi,
    öylesi; şöyle
    * * *
    мест.
    1) böyle, öyle, böylesi, öylesi benzeri

    таки́е телепрогра́ммы — böyle / benzeri televizyon programları

    таки́е, как ты — senin gibiler

    будь таки́м, как он! — onun gibi ol!

    кто мы таки́е? — biz kimleriz?

    за тако́го, как ты, она́ не пойдёт! — senin gibisine varmaz o!

    э́та ру́чка така́я же, как та — bu kalem o kalemin aynıdır

    тако́й мне не ну́жен — böylesi bana gerek değil

    таки́х то́нкостей он не поймёт — bu kadar inceliklerine aklı ermez onun

    2) öyle; böylesine öylesine

    он тако́й стара́тельный! — öyle çalışkan ki!

    ра́ньше их отноше́ния не были таки́ми дру́жественными — önceleri ilişkileri böylesine dostane değildi

    не будь ты таки́м упря́мым... — sende bu inat olmasaydı

    почему́ коридо́р тако́й у́зкий? — koridor neden bu kadar dar?

    в тако́й напряжённый пери́од — bunca gerilimli bir dönemde

    в тако́й по́здний час — gecenin bu geç saatinde

    о́зеро тако́е глубо́кое, что... — göl öylesine derin ki,...

    пробле́ма и сего́дня остаётся тако́й же ва́жной, как и вчера́ — sorun dün ne kadar önemli idi ise bugün de o denli önemlidir

    3) разг. şu, şöyle

    возника́ет тако́й вопро́с:... — şu sorun ortaya çıkıyor:...

    4) разг.

    ты сегодня како́й-то не тако́й — bugün bir hoşluğun var senin

    5) (тако́е) → сущ., с böyle (bir) şey, öyle (bir) şey

    тако́е со мной случи́лось впервы́е — ilk geldi başıma böyle şey

    он тако́е сказа́л, что... — öyle bir şey söyledi ki,...

    да мо́жет ли быть тако́е?! — hiç olabilir mi öyle şey / bu?!

    что я ему́ тако́го сде́лал? — ona ne yaptım ki?

    ••

    что тако́е? — ne var?

    что тако́е случи́лось? — ne oldu?

    да кто ты тако́й, что́бы... — sen kim oluyorsun da...

    в тако́м слу́чае — см. случай

    Русско-турецкий словарь > такой

  • 18 so

    so [zo:]
    I adv
    1) ( auf diese Weise) böyle;
    \so macht man das bu böyle yapılır;
    stell dich nicht \so an! numara yapma!;
    \so gesehen, hast du Recht böyle bakarsan, hakkın var;
    gut \so! iyi böyle!;
    ach, \so ist das! vay, demek ki öyle!;
    \so oder \so ( unterschiedlich) ya öyle ya böyle; ( auf jeden Fall) öyle veya böyle;
    und \so weiter ve devamı
    sie tut mir \so leid ona öyle [o o kadar] üzüldüm;
    \so sehr o kadar çok;
    \so viel steht fest bu kadarı kesin;
    \so früh wie möglich mümkün olabildiği kadar erken;
    lass es \so, wie es ist onu olduğu gibi bırak
    3) ( fam) ( solch) böyle;
    bei \so einem Wetter böyle bir havada;
    \so ein Zufall! bu ne tesadüf!;
    \so (et) was Blödes! ne aksilik!;
    \so (et) was böyle (bir) şey;
    na \so was! bak şu işe!;
    ... und \so ve bunun gibi...
    4) ( fam) ( ungefähr)
    er heißt Traugott oder \so adı Traugott veya öyle bir şey;
    ich komme \so gegen acht sekize doğru falan gelirim;
    er sagt das nur \so bunu öylesine söyliyor
    II konj
    1) \so dass... öyle ki,...
    2) er spielte \so gut, dass... öyle [o o kadar] iyi oynadı ki...
    \so, das war's für heute haydi, bugünlük bu kadar;
    \so, \so demek ki öyle;
    ach \so! demek öyle!;
    wie geht's denn \so? işler nasıl gidiyor?

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > so

  • 19 so

    so
    1. adv öyle, böyle, şöyle; (auf diese Weise) bu/o şekilde, bu/o tarzda; (damit, dadurch) böylece, böylelikle, bu sayede; (solch) bu gibi;
    so genannt … adı verilen;
    so groß wie … kadar/gibi büyük;
    so ein(e) böyle bir;
    so ist es! tam öyle!;
    so oder so öyle veya böyle;
    so sehr o kadar çok;
    so viel wie möglich olabildiğince çok;
    doppelt so so viel ( wie -nin) iki katı;
    so viel steht fest bu kadarı kesin;
    so weit (bis jetzt) bu ana kadar; (bis hier) buraya kadar;
    so weit sein hazır olmak;
    es ist so weit vakit tamam;
    so wenig wie möglich mümkün olduğu kadar ( oder olabildiğince) az;
    und so weiter ve saire;
    oder so etwas ya da öyle bir şey;
    oder so ya da buna benzer bir şey
    2. konj (deshalb, daher) bu yüzden, bunun için;
    so leid es mir tut maalesef ama
    3. int so! işte!; harika! (fertig) tamam!;
    ach so! ha!, demek öyle!;
    (na) so was!

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > so

  • 20 solche

    solche(r, s) adj
    1) ( so beschaffen) böyle, öyle;
    ein \solcher Mensch böyle bir insan
    2) (Intensität: adjektivisch) öyle; ( adverbiell) öyle;
    ich habe \solchen Durst öyle bir susadım ki;
    das macht \solchen Spaß! bu öyle bir eğlenceli ki!
    3) es gibt \solche und \solche ( fam) öylesi de var böylesi de

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > solche

См. также в других словарях:

  • öyle (yağma) yok! — öyle bir şey olmaz, öyle bir şey yapılmamalı anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • öyle — sf. 1) Onun gibi olan, ona benzer Ben öyle bir şey demedim. R. H. Karay 2) zf. O yolda, o biçimde, o tarzda ... öyle tembel tembel salınışları, birdenbire öyle bir duruşları, arkalarına bir bakışları var ki insanı çileden çıkarıyor. Y. K.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • öyle veya böyle — ne olursa olsun, her hâlde, bu durumda Öyle veya böyle, bir amatör, bir heveskâr işte. T. Buğra …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir de — 1) ve olana katarak, fazladan Sen, o, bir de ben. Bir de şunu düşünmeli ki... 2) umulanın veya beklenilenin dışında bir durumu anlatan cümlelerin başına gelir Bir de ne göreyim! Bir de öyle demişim ne çıkar? …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • felekten bir gün (veya gece) çalmak — güzel bir gün veya gece geçirmek Desenize ki işimiz iş; felekten öyle bir gün çalacağız. O. C. Kaygılı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kazın ayağı öyle değil — bir sorun, bir durum sanıldığı gibi değildir anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ayvaz, kasap hep bir hesap — hlk. ha öyle ha böyle, ikisi de bir anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kedinin kabahatini önüne koyarlar, öyle döverler — cezalandırılan kimse suçunun ne olduğunu bilmelidir ki o suçu bir daha işlemesin anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ananın bahtı kızına — bir anne nasıl bir evlilik hayatı geçirirse kızı da öyle bir evlilik yaşayışı geçirir anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • CAMİİYYET — Câmi lik, toplayıcılık. * Çok şeylerle alâkalılık. * Pek ziyâde mânâları ve şeyleri hâvi olmak.(Evet hayatın öyle bir câmiiyyeti var; âdeta umum kâinata tecelli eden ekser Esmâ i Hüsnâ yı kendinde gösteren bir câmi âyine i ehadiyyettir. Bir cisme …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • İNSİBAG — Boyalanma. Maddi veya mânevi rengi ile renklenme. Boya tutma. * Temizlenme.(Sohbet i Nebeviye öyle bir iksirdir ki, bir dakikada ona mazhar bir zat, senelerle seyr i süluka mukabil, hakikatın envarına mazhar olur. Çünkü, sohbette insibag ve in… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»